İngiltere'nin en asil ailelerinden birine mensup olan 17.Oxford Kontu Edward de Vere'in (1550-1604) hayatı bir dizi maceradan olu...
Olay, Osmanlı Hariciye Nezareti'ne bağlı Paris Sefaretinin 27 Mart 1886 tarihli şifreli telgrafıyla İstanbul'da patlak verir. Telgrafta, Vikont Vijiye'nin (René Vigier) kısa bir süre önce Paris'te yayımlanan "Un Parisien a Constantinople" (Dersaadet'te Bir Parisli) kitabında, Sultan II. Abdülhamid aleyhinde "hasmane ve melunkarane bir lisan" kullandığı bildirilmektedir. Dönemin Hariciye Nazırı Mehmed Said Paşa, Paris Sefareti'ne kitabın yazarının asıl adının bir an önce öğrenilmesini, kitabın birkaç nüshasının hemen İstanbul'a gönderilmesini ve kitabın yayınının durdurulması için gerekli işlemlere derhal başlanmasını emreder. Aynı gün, hem olayı, hem de alınan önlemleri Sadrazam'a bir yazıyla bildirir. Ertesi gün, yani 28 Mart 1886 günü, Sadrazam Mehmed Kamil Paşa, durumu ayrıntılarıyla Yıldız Sarayı'na aktarır. Bu arada, kitabın Osmanlı İmparatorluğu sınırlarından içeri sokulması çoktan yasaklanmıştır bile..
Bu yazışmalardan yaklaşık iki ay kadar sonra, 16 Mayıs 1886'da Paris Sefaretinden alınan bir başka şifreli telgrafa göre, olayın başından beri yemeyip içmeyip Padişah hakkında ileri geri şeyler yazan Vikont Vigier'yi arayan Paris Sefareti Ataşemiliteri Arif Bey, nihayet Vigier'yi Paris'te yakalayıp onu düelloya davet etmiş ve 15 Mayıs 1886 günü kılıçla yapılan düelloda Vikontu kolundan yaralayarak düelloyu kazanmıştır.. Hariciye Nazırı Mehmed Said Paşa, 17 Mayıs'ta bu "büyük haber"i Sadrazam Mehmed Kamil Paşa'ya iletmiştir. Sadrazam da bunu aynı gün Yıldız'a bildirmiştir.
İşte yine bir sürü gariplik !.. Padişahın onurunu korumaya çalışan ataşemiliter, olaydaki haklılığımızı düelloyla kanıtlamak "sevdası", bunun karşılığında cömertçe "ihsan"lara boğulmak vs. vs.. Ama işin daha da garibi, Osmanlı bürokrasisinin "kitabı külliyen yasaklatma" işini gayetle sıkı tuttuğunun yıllar sonra ortaya çıkması.. Çünkü kitabın izine ne Fransa ne de Türkiye'deki kütüphanelerde rastlanamadı. 286 sayfalık bu "meşum" kitap, bir tek Harvard Üniversitesi Kütüphanesi'nde kayıtlı görünüyor !
(YAVUZ SELİM KARAKIŞLA, "Eski Hayatlar Eski Hatıralar / Osmanlı İmparatorluğu'nda Belgelerle Gündelik Hayat / 1760-1923)
Olay, Osmanlı Hariciye Nezareti'ne bağlı Paris Sefaretinin 27 Mart 1886 tarihli şifreli telgrafıyla İstanbul'da patlak verir. Te...
Churchill'in Stalin hakkında ilginç düşünceleri vardı. Öyle anlaşılıyor ki, yüz binlerce vatandaşını ölüme göndermesi Churchill'in onun hakkındaki kanaatinin oluşmasında belirleyici faktör değildi. O, Stalin'in dünya politikasında ne yapacağını anlamaya çalışıyordu. Acaba Stalin Rusya'nın milli menfaatlerini korumaya mı çalışıyordu, yoksa saldırgan emelleri mi vardı ? Bunu kestiremiyordu. "Bir komünistle iyi ilişki kurmak bir timsahla arkadaşlık etmeye benzer. Gıdısını mı okşayacağınızı yoksa kafasına mı vuracağınızı bilemezsiniz. Timsah ağzını açtığında gülümsüyor mu yoksa sizi yemeğe mi hazırlanıyor kestiremezsiniz," diyordu.. "Stalin'in programı bizim uğrunda savaştığımız bütün ilkelere aykırıdır," diyen Churchill, aynı zamanda da, "Eğer Stalin ile haftada bir akşam yemeği yiyebilseydik, hiçbir sorun kalmazdı," sözlerini sarf edebiliyordu. Bu bir tutarsızlık mıydı, yoksa Sovyetler'in büyük askeri gücü karşısında çaresizlik mi ? Belki daha çok ikincisi..
Balkanlar'daki nüfuz paylaşımının görüşüldüğü Moskova Konferansı sırasında Churchill, Stalin'in önüne yarım sayfalık bir kağıt uzattı. Stalin mavi bir kalemle bu kağıda onayladığını belirten bir işaret koydu ve Churchill'e geri verdi. Buna göre Yunanistan İngiltere'nin, Romanya ve Bulgaristan ise Sovyetler'in nüfuz alanında kalacak, Yugoslavya ve Macaristan'da da iki devlet eşit söz sahibi olacaktı.. Churchill Stalin'e şöyle diyordu : "İngiltere Akdeniz'de öncü devlet olmalıdır. Adriyatik ve Ege denizlerinde güvenilir dayanak noktaları bulunmalıdır.." Churchill o görüşmeden sonra bunları elde ettiğine inanıyordu. Milyonlarca insanın kaderi yarım sayfalık bir kağıt üzerine konulan bir işaretle belirlenmişti. 1945 yılının Şubay ayında Yalta Konferansı'ndan ayrılırken Churchill pek de iyimser değildi : "Yunanistan hariç bütün Balkanlar Bolşeviklerin eline geçecek. Bunu önlemek için yapacak bir şeyim yok. Zavallı Polonya için de bir şey yapabilecek durumda değilim," diyordu..
(ONUR ÖYMEN, "Bir Propaganda Silahı Olarak Basın")
Churchill'in Stalin hakkında ilginç düşünceleri vardı. Öyle anlaşılıyor ki, yüz binlerce vatandaşını ölüme göndermesi Churchill'i...
Sultan Abdülmecit’in oğludur. 1876’da tahta çıkmıştır. Tahta çıktığında Osmanlı Devleti bunalımın eşiğindeydi. Karadağ ve Sırbistan’da savaş aleyhimize dönmüş, Bosna-Hersek ve Girit’te ayaklanmalar çıkmış, mali kriz son haddine varmıştı. Sultan II. Abdülhamit, Osmanlı Devleti’ni bu çöküş sürecinden kurtarmak için çareler aramış ve mücadele etmiştir.
Osmanlı vatandaşı (ırk ve din ayrımı gözetmeden) oluşturmakla mevcut çöküşün önlenebileceğine inanan Genç Osmanlılar (Jön Türkler), Meşrutiyet’in doğuşunda etkili olmuştur. Bunlar cemiyetler kurdular, düşüncelerini yaymak için dergi ve kitaplar yayımladılar.
Yakın Çağ Türk tarihi açısından önemli bir dönüm noktası olan Meşrutiyet, daha önceki yenileşme ve modernleşme çabalarının devamıdır. Lale Devri ile başlayıp Tanzimat ve Islahat dönemleriyle tamamlanan bu hareket, çökmekte olan Osmanlı Devleti’nin yenilenmesi ve yaşatılması amacıyla ilan edilmişti.
Meşrutiyet yönetimi devleti dağılmaktan kurtaramadı ve I. Dünya Savaşı’yla sona erdi. Osmanlı Devleti genç cumhuriyete parlamento, parti kadroları, basın ve eğitim sistemi gibi kurumları miras bıraktı. Cumhuriyetin subay, doktor, öğretmen, hukukçu ve siyasetçileri meşrutiyet dönemi Osmanlı aydın kadrolarından çıktı. Meşrutiyet, Türkiye’de çağdaş anlamda siyasetin başlangıcını oluşturdu. Anayasal düzen, parlamenter yaşam, temel hak ve özgürlükler, siyasi partiler, kamuoyu ve özgür basın şekillenmeye başladı. Tüm karmaşasına rağmen bu dönem Cumhuriyet Türkiyesi’ne hazırladığı ortam açısından bir kırılma noktasıdır.
Sultan Abdülmecit’in oğludur. 1876’da tahta çıkmıştır. Tahta çıktığında Osmanlı Devleti bunalımın eşiğindeydi. Karadağ ve Sırbistan’da ...
1. Hun Devleti
Büyük Hun Devleti Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletidir. MÖ 220'den MS 216'ya kadar hüküm sürmüştür. Bilinen ilk hükümdarı Teoman'dır. Mete Han döneminde devletin sınırları Japon Denizi'nden Hazar Denizi'ne kadar geniş bir bölgeyi kapsamıştır.
2. Batı Hun İmparatorluğu
MÖ 53'de, Büyük Hun İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesiyle, Batı Türkistan'da Cici Han tarafından kurulan Türk devletidir. Yaşadığı dönem boyunca en büyük bölgesel güç olmuştur.
3. Avrupa Hunları (Batı Hunları)
Avrupa Hunları MS 434'de Atilla'nın başa geçmesiyle büyük bir devlet haline geldiler. Hakim olduğu yıllarda, Avrupa kıtasında en büyük güç olmuştur.
4. Akhunlar
5. yüzyılın ortalarında, Amuderya nehrinin çevresinde kurulmuş ve gelişme göstermiş bir Türk devletidir. Horasan, Afganistan ve İran topraklarına kadar yayılmıştır. Kısa bir dönem hüküm sürmesine rağmen, hakimiyeti boyunca Asya'da büyük bir güç olmuştur.
5. Göktürk Devleti
Göktürk Devleti, Türk tarihinde Türk adı ile kurulan ilk devlettir. Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı olan Bumin Kağan, Orta Asya'daki bütün Türk boylarını egemenliği altında toplamıştır. Bumin Kağan ölünce yerine oğlu Murat Kağan hükümdar olmuştur. Bu dönemde İpek Yolu Türklerin denetimine girmiş ve Türkler Çin'e üstünlüklerini kabul ettirmişlerdir.
6. Uygur Hakanlığı
Büyük Hunların torunları olan Uygurlar, çok sayıda devlet kurmuşlardır. Uygur Hakanlığı bunlardan birisidir. 744-840 yılları arasında hüküm sürmüştür. Selenga, Orhun ve Tola ırmakları havzalarından Baykal Gölü'nün güneyindeki bozkırlara kadar uzanan geniş sahada yaşamışlardır. 100 yıla yakın bir süre içinde, Asya kıtasında, bölgesel güç olmuşlardır.
7. Avar Devleti
Macaristan'da büyük bir devlet kuran Avarlar, zaman zaman İstanbul'u kuşatmışlardır. O dönemde Avrupa kıtasında bölgesel güç oluşturmuşlardır. İstanbul'u kuşatan ilk Türk boyu Avarlar olmuştur.
8. Hazar Devleti
Kafkaslar'da kurulmuş olan Hazarlar, Hazar Denizi'ne de adını vermiştir. 7. yüzyıldan itibaren iyice güçlenen ve bütün Doğu Avrupa'yı eline geçiren Hazarlar, 3 yüzyıl hüküm sürmüşler ve yıkılana kadar bölgede çok büyük bir güç oluşturmuşlardır.
9. Karahanlılar
10. yüzyılın ortalarında Orta Asya'da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir. Aynı zamanda ilk Müslüman Türk devleti olarak bölgesel hakimiyet kurdular.
10. Gazneliler
Karahanlılarla aynı dönemde yaşamışlardır. İlk Müslüman Türk devletlerindendir. Sınırları Afganistan ve Hindistan'ı içine alır. Karahanlılar ile birlikte Asya kıtasında, bölgesel bir güç olmuşlardır.
11. Büyük Selçuklu Devleti
Ön Asya'da kurulan ilk ve en büyük Müslüman Türk devletlerinden biridir. 1040-1157 yılları arasında hüküm sürmüştür. Güneybatı Asya'nın tamamına yakın bir bölümüne hakim olan Büyük Selçuklu Devleti, bölgenin en büyük gücü olmuştur.
12. Hârizmşahlar Devleti
Büyük Selçuklu Devleti ile aynı dönemde, 1097-1231 yılları arasında Aral Gölü'nün güneyinde yaşamışlardır. Orta Asya'da bölgesel hakim güç olmuşlardır.
13. Timurlar Devleti
1370-1507 yılları arasında, Ege kıyılarından Orta Asya'ya ve Hint Okyanusu'na kadar uzanan geniş topraklar üzerinde hüküm sürmüş büyük bir Türk devletidir. Hakim olduğu topraklardan en büyük bölgesel güç olduğu anlaşılır.
14. Bâbur Devleti
1494-1858 yılları arasında Hindistan'da hüküm sürmüştür. Hakim olduğu tarihlerde, Asya'da büyük bir güç oluşturmuştur.
15. Altınordu Hanlığı
1227-1502 yılları arasında, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında yaşamış bir Türk devletidir. Yaklaşık üç asır Asya'da hakim güç olmuştur.
16. Osmanlı Devleti
1299'da Söğüt civarında kurulmuş ve 1923 yılına kadar devam etmiş ve üç kıtada hakimiyet kurmuş bir cihan devletidir. Toprak bakımından en geniş sınırlara ulaştığı dönemde Anadolu, Kafkasya, Kırım, Güney Ukrayna, bugünkü Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan, Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail, Irak, Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Tunus, Libya ve Cezayir'i yönetmiştir
Cumhurbaşkanlık forsunda bulunan 16 Büyük Türk Devleti hakkında kısa bilgiler... 1. Hun Devleti Büyük Hun Devleti Orta Asya'da ...
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferine hazırladığımız FotoGaleri.
5.Nazi insan deneyleri II. Dünya Savaşı sırasında Nazi toplama kamplarında Alman Nazi Rejimi'nde birçok mahkumda yapılan tıbbi deneylerin bir dizisiydi. Mahkumlar, deneylere katılmaya zorlanırdı ve onlar bu deneylere gönüllü olmazlardı. Deneylerde asla razı olup olmadıkları sorulmazdı.
Tipik olarak deneyler, ölüm, çirkinleştirme veya sürekli yetersiz sonuçlarla biterdi. Auschwitz-Birkenau ve diğer kamplarda, doktor Eduard Wirths'in yönetimi altında, seçilen kurbanlar, savaş durumlarında Alman askeri personele yardım etmek için tasarlanan çeşitli tehlikeli deneylere maruz bırakılırdı. Doktor Aribert Heim, Mauthausen toplama kampı'nda benzer tıbbi deneylerde bulundu. Carl Vaernet, eşcinsel mahkumlarda eşcinselliğe Çare bulmak için deneylerde bulunmuş olmakla bilinir. Savaştan sonra bu suçları işleyen doktorlar, Doktorlar davası olarak bilinen duruşmada yargılandılar.
1.Nazilerin II. Dünya Savaşı’nda sivrisinekleri biyolojik silah olarak kullanmak için gizli araştırmalar yaptıkları ortaya çıktı. Hastalık t...
İmparator Meiji'nin Japonya'yı batılılaştırma çabalarına muhafazakarlar, özellikle de 1871 yılında dağıtılan savaşçı grubun üyeleri olan eski samuraylar karşı çıktılar. 29 Ocak 1877'de isyancı liderlerden biri ve Meiji'nin en büyük muhaliflerinden olan Saigo Takamori taraftarları, Kagoshima cephaneliği ve tersanesine saldırdı. Eylem büyüyerek ayaklanmaya dönüştü ve 15 Şubat'ta asiler Tokyo'ya kadar ulaştı. Hükümet güçleri Kumamoto'da ilerlemelerini engelledi ve ardından altı ay sürecek savaş patlak verdi...
By May Saigo savunma pozisyonuna geçti ; yaz aylarında kendisi arka arkaya korkunç saldırılara uğradı ve Eylül ayı itibarıyla durum ümitsizleşti. Son olarak direnerek savaşmak için birkaç yüz adamıyla birlikte Kagoshima'ya geri döndü. 24 Eylül 1877'de hükümet güçleri son saldırıya başladılar. Saigo ciddi olarak yaralandı ve daha önce planladığı gibi, sadık yardımcılarından biri tarafından başı kesilerek öldürüldü. Şubat'da öncülük ettiği 40 binden fazla askerden, teslim olan sadece 200 civarında asker kaldı. Her iki taraftaki tahmini kayıp, aşağı yukarı 12 bin ölü ve 20 bin yaralıdır..
(GETTY IMAGES & BRITANNICA ANSİKLOPEDİSİ, "Fotoğraflarla Dünya Tarihi, 1850'den Günümüze") Ekteki fotoğraflar:İmparator Meiji (1844-1875) ve iki samuray fotoğrafı..
İmparator Meiji'nin Japonya'yı batılılaştırma çabalarına muhafazakarlar, özellikle de 1871 yılında dağıtılan savaşçı grubun üyele...